/ ahirzaman üçlüsü: Göz kırpıyordu parlarken...

Özlem Büşra Ş., Kadriye Torun, Ahirzaman Garibi

27 Nisan 2014 Pazar

Göz kırpıyordu parlarken...


Karanlık bir gecede, bulutsuz gökyüzünde, uzak olmayan bir diyarda tam bizim diyarın yanında bir yıldız yaşarmış. Gökyüzü ne kadar uzak olsa da birisi onu görsün gülümsesin diye beklermiş. Diğer yıldızlar kadar parlak değilmiş. Ama parlamak istermiş, tüm gücüyle parlamak en parlak yıldız olmak…


“Daha çok parlayamıyorum, güneş denen o şey doğunca sönüp kalıyorum” der. Onun o rengarenk tonlarına katlanamazmış. Her gece beklermiş, birisinin kendisine bakarak gülümsemesini. Ve her gündüz ağlarmış, güneşle mutlu olanları gördükçe. Diğer yıldızların parlaklığıyla mutlu olan insanları da görmüş. Artık katlanamaz olmuş onlara. “Güneş yetmedi, bir de bunlar çıktı başıma” diye söylenmiş durmuş gecelerce. Ve bir gece parlamaz olmuş. O azıcık ışığı da sönmüş görünmez olmuş. Silinip gitmek en iyisi diye düşünmüş.” Farkıma varan var mıydı sanki? Ne anlamı var o cılız parlaklığımın?

Geceler geçmiş, gündüzler geçmiş. O hasetle baktığı yıldızlar parlamış, güneş doğmuş. Bizim yıldızı ne gören ne de duyan olmuş. Diğer gecelerden daha karanlık bir gecede bizim yıldız bir ağlama sesi duymuş.

-İşte tam şuradaydı diğerlerinden farklıydı, gör kırpıyordu parlarken rengi de pembeydi, o benim yıldızımdı ama yok işte nereye gitmiş?

Benim yıldızım? Bu bahsettiği ben miyim? Sahi göz kırpar gibi mi parlıyordum önceden? Bana bakıp gülümsemiş miydi? Nasıl da fark edemedim. Katlanamazken güneşe, diğer yıldızlara, nasıl anlayamadım birisinin yıldızı olduğumu?…

Yıldızım nasıl anlayamadın seni sen olduğun için sevdiğimi? O cılız parlaklığının gözlerimi nasıl da kamaştırdığını… Her gece en gizli dertlerimi seninle paylaştığımı? Parlar mısın tekrar benim için? Benim senin için hala gülümsediğimi görüp göz kırpar mısın?


                Özlem Büşra Şılak