/ ahirzaman üçlüsü: YAŞAMAK DEDİĞİN

Özlem Büşra Ş., Kadriye Torun, Ahirzaman Garibi

6 Mayıs 2014 Salı

YAŞAMAK DEDİĞİN


Yalnız bir kişi acıtır, en çok yüreği. Sadece bir kişi yıkar seni. Ve bir kez vazgeçersin güvenmekten birine. Zaman ilaç mı olur yoksa erteler mi acılarını bilinmez ancak, zaman acımaz gençliğine ve sen sadece kendini ertelemiş olursun böylece.
        
Gün olur, her varoluş bir yok oluşla gelir dünyaya günahsız. Bilirsin acıtır yaşanamayanlar, boğazına düğüm olan söylenmesi gerekenler. Ayaklarına batar kırıkları hayallerinin. Yaşadıkça daha da kirlenir ellerin körelir gözün. Gün olur kanat yaparsın hayallerine umutlarından. Ancak kurumuş yaprak misali umutlar çaresiz, ufalanır kalır avuçlarında. Saklanmış koca dünyanın koynuna küçücük hayatlar gün geçtikçe yok olurlar, tıpkı eriyen bir kar tanesi gibi pencerende. Ve yeniden parçalanır hayatlar koynunda çaresizliklerin.
Eğer sen düşürmediysen ellerini üflemek kolaydır düşenin. Gözlerini silmek... Bir gün anlarsın ki her şey senden önce söylenmiştir. Ama bilirsin hayat tesadüfler kavşağı değildir. Bütün olanlar yaptıklarımızın sonucudur. Korkarsın kendi seçimlerinden. Kapı artlarına gizlediğin, ürpertiler sarar gecelerini. Canın yanar yaşadıklarından yaşayacaklarından. Görmez kimse seni senden başka. Durur düşünür, boşluklar ararsın sonra saklamak için gerçeklerini, korkularını. Sızarsın zifiri karanlıklara oysa bir sanadır yalnızlığın, devasızlığın aslında. Gölgelerine gömersin duygularını, ifadesiz… Şafak söker yeniden yeni yaşamlara. Unutmaya çalışırsın sonra kendi suretini bile. Ya da gülüp geçersin ama geçen her saniye hatta her an bir gölge çöker üzerine. Bedenine isim yazdığımız ağaçlar gibi ne kadar acısan da eğilmemeyi öğrenirsin. Susmayı öğrenirsin zor olur kelimeleri dize getirmek. Yeni kapılar açmayı bir öncekini kapatmayı sonra. Sorarsın bu benim mi seçimim bunca keder, hüzün, yokluk... Herkes başka türlü sarar yaraları kimi kabuk bağlasın diye terk eder zamanın ellerine. Kimi kapatmak ister ama o da bilir ki bir yaranı kapatsan öteki patlar daha derinden. Bir yerden adımlamaya başlarsın ömrünü. Sonra anlarsın her adım yeni bir seçim bir vazgeçiş. Sonra geride bıraktıklarına mı yanarsın seni bekleyene mi koşarsın.
Zaman sonra dizilir önüne başlangıçlar yeni umutlar hayaller. Öğrenirsin kulağına bir şarkı çarptığında her şeyin gömüldüğünü zamana. Gözünün daldığı noktada görürsün kendini sonra bir çığlık dağlara karşı. Anlarsın kaldıramayacağını bundan sonra söylenecekleri, anlatılacakları. Yanılmalar dizilir art arda düşünürsün kim ağlar senin için kimler yanar, hangi kalp kanar. Gözlerine çizersin çırpınışlarını, canın çekilir gözlerini her açtığında.
Ay doğar gecelere bir hüzün serper yüreğe ve böyle lacivert gecelerde yanar yüreğin her hecede.  Ateşten bir yol çizersin geleceğe ama bilirsin ki ateşi ilk tutuşturan da yanar nihayetinde. Pişmanlıkların doldurur içinde ki boşlukları. Sonra sarar sineni endişeler çığlık çığlığa kalırsın. Kendi karanlıklarında lekesiz çocukluğun kalır bir tek seninle demlenirken ölüm bedeninde. İlkler kalır hep akılda çünkü senin hikâyende, senin ilklerindir en acıtanı en mutlu yapanı sen bilmeden kazırsın içine. Sonra an olur gün olur sen olursun sonra son olup milat doldurursun. sonra sığınacak bir vicdan ararsın kanadı kırık serçeler gibi. Yine serçe gibi son kez dökersin yaşlarını. Son kez! çünkü bilir misin ki serçeler ağladıklarında ölürler.
Ayşegül Demirbağ