Yalnız bir kişi acıtır, en çok yüreği. Sadece bir kişi yıkar
seni. Ve bir kez vazgeçersin güvenmekten birine. Zaman ilaç mı olur yoksa
erteler mi acılarını bilinmez ancak, zaman acımaz gençliğine ve sen sadece
kendini ertelemiş olursun böylece.
Gün olur, her varoluş bir yok oluşla gelir dünyaya günahsız.
Bilirsin acıtır yaşanamayanlar, boğazına düğüm olan söylenmesi gerekenler.
Ayaklarına batar kırıkları hayallerinin. Yaşadıkça daha da kirlenir ellerin
körelir gözün. Gün olur kanat yaparsın hayallerine umutlarından. Ancak kurumuş
yaprak misali umutlar çaresiz, ufalanır kalır avuçlarında. Saklanmış koca
dünyanın koynuna küçücük hayatlar gün geçtikçe yok olurlar, tıpkı eriyen bir
kar tanesi gibi pencerende. Ve yeniden parçalanır hayatlar koynunda
çaresizliklerin.
Eğer sen düşürmediysen ellerini üflemek kolaydır düşenin.
Gözlerini silmek... Bir gün anlarsın ki her şey senden önce söylenmiştir. Ama
bilirsin hayat tesadüfler kavşağı değildir. Bütün olanlar yaptıklarımızın
sonucudur. Korkarsın kendi seçimlerinden. Kapı artlarına gizlediğin, ürpertiler
sarar gecelerini. Canın yanar yaşadıklarından yaşayacaklarından. Görmez kimse
seni senden başka. Durur düşünür, boşluklar ararsın sonra saklamak için
gerçeklerini, korkularını. Sızarsın zifiri karanlıklara oysa bir sanadır
yalnızlığın, devasızlığın aslında. Gölgelerine gömersin duygularını, ifadesiz…
Şafak söker yeniden yeni yaşamlara. Unutmaya çalışırsın sonra kendi suretini
bile. Ya da gülüp geçersin ama geçen her saniye hatta her an bir gölge çöker
üzerine. Bedenine isim yazdığımız ağaçlar gibi ne kadar acısan da eğilmemeyi
öğrenirsin. Susmayı öğrenirsin zor olur kelimeleri dize getirmek. Yeni kapılar
açmayı bir öncekini kapatmayı sonra. Sorarsın bu benim mi seçimim bunca keder,
hüzün, yokluk... Herkes başka türlü sarar yaraları kimi kabuk bağlasın diye
terk eder zamanın ellerine. Kimi kapatmak ister ama o da bilir ki bir yaranı
kapatsan öteki patlar daha derinden. Bir yerden adımlamaya başlarsın ömrünü.
Sonra anlarsın her adım yeni bir seçim bir vazgeçiş. Sonra geride bıraktıklarına
mı yanarsın seni bekleyene mi koşarsın.
Zaman sonra dizilir önüne başlangıçlar yeni umutlar hayaller.
Öğrenirsin kulağına bir şarkı çarptığında her şeyin gömüldüğünü zamana. Gözünün
daldığı noktada görürsün kendini sonra bir çığlık dağlara karşı. Anlarsın
kaldıramayacağını bundan sonra söylenecekleri, anlatılacakları. Yanılmalar
dizilir art arda düşünürsün kim ağlar senin için kimler yanar, hangi kalp
kanar. Gözlerine çizersin çırpınışlarını, canın çekilir gözlerini her
açtığında.
Ay doğar gecelere bir hüzün serper yüreğe ve böyle lacivert
gecelerde yanar yüreğin her hecede. Ateşten bir yol çizersin geleceğe ama bilirsin
ki ateşi ilk tutuşturan da yanar nihayetinde. Pişmanlıkların doldurur içinde ki
boşlukları. Sonra sarar sineni endişeler çığlık çığlığa kalırsın. Kendi
karanlıklarında lekesiz çocukluğun kalır bir tek seninle demlenirken ölüm
bedeninde. İlkler kalır hep akılda çünkü senin hikâyende, senin ilklerindir en
acıtanı en mutlu yapanı sen bilmeden kazırsın içine. Sonra an olur gün olur sen
olursun sonra son olup milat doldurursun. sonra sığınacak bir vicdan ararsın
kanadı kırık serçeler gibi. Yine serçe gibi son kez dökersin yaşlarını. Son kez!
çünkü bilir misin ki serçeler ağladıklarında ölürler.
Ayşegül Demirbağ