İçimde büyük bir cenaze var. Unutulması zor olan büyük bir
kayıp… Tüm hücrelerim bir arada, ağlıyorlar ölen güzel latifelerime. Bir grup
var içlerinde kızgın gülen yüzüme. Ölü evinde gülümsememi kaldıramıyor, benim
hücrem olmaktan utandıklarını haykırıyorlar kulaklarıma.
Bir başka grup
merhametli, kıyamıyor ağlamama, "dert edinme" diyor. “Estağfurullah el Azim”ler
yolluyor bana gülen yüzlerle. “Ya Baki Entel Baki” diyor. Ve dertlerimin dert
olmaya değmeyeceğini haykırıyor yüzüme. Bu sefer de daha bir üzülüyorum. Üzülmemem
gerekenlere üzüldüğüme ve üzülemediğim şeylere üzülüyorum.
“La uhibbül afilin”
diyor bir diğer hücrem kalbinden batır artık şu batıp gidenleri… Sevme sevmeye
değmeyecekleri. Bu dünya fani değmiyor alakayı kalbe. Birçoğunun korktuğu ölüm
yapışıyor yakama. Korkutmaktan çok sevindiriyor aslında. “Gelecek gelecek diye
kaygılanma nerden biliyorsun ki geleceğini… Belki de alacağım seni kara toprak
altına gelmeyecek o dertlendiğin gelecek!” Veda tebessümümle yatıyorum o gece yatağa. Tövbelerle
ve dualarla korkuma sevincimi yolluyorum. Sabah olup gözümü açtığımda hüsrana
uğruyorum hafiften. Bir ağıt yakılıyor gözlerimin önünde. Kızgınlıkla bakıyorlar
yüzüme. Sen ölmedin ama öldürdün güzel latifelerini önce onları dirilt diyorlar.
“Ya Latif desen, biraz da bizi düşünsen.” Ölüm kurtuluşuyla bizi düşünmeden gitmesen…
Gül dağıtsan önce
gönüllere. "Ölüm son değil başlangıç" diyemeden mi gideceksen misafirhaneden???
Özlem Büşra Şılak