Kelebek gibi olmalı insan…
Yetişkin bir kelebek bırakır yumurtasını ağaçlara ve
yapraklara. Kimi zaman örter üstünü kanadındaki ince tüyleriyle üşümesinler
diye.
Bu merhametle koyulan yumurtadan minik bir tırtıl çıkar
önce. Gelişmesi ve beslenmesi gerekir sarılmak için ipekle. Hele de çıkabilmesi
için göklere…
Kelebek gibi olmalı insan. Kelebek olabilmek için tırtıllığı
tatmalı. O minik tırtılın kemirdiği gibi kemirmeli hayat yapraklarını. İpeğini
biriktirmeli önce, girebilmek için kozaya. Tek tek özenle seçmeli tırmandığı
dalları.
Tamamlanınca topladığı ipek ağları, özenle sarmalı tüm
bedenini nurdan libaslar gibi. Benliği yok olmalı unutmalı tırtıllığını. Geçmeli
geçmiş yaşantısından açabilmek için kanatlarını gök semaya. Uzanmak için bahar
dallarına.
Kelebek gibi olmalı insan, hayat kıştaysa kışı geçirmeye
çabalamalı. Sonra çıkıp kozasından açmalı gözünü bahara. Kanat çırpışındaki
ahenk renklerindeki güzellik hayran bırakmalı herkesi. Renk katmalı en renksiz
hayata bile.
En üzgün anları bir kanat çırpışıyla renklendirip
değiştirmeli tüm ahengini hüznün. Kanat çırptığı beldelere getirmeli baharı.
Kelebek gibi olmalı insan, kısacık ömründe hep çiçeklere
konmalı. Gözleri görebilmeli ışık saçan gülleri. Ayağından almalı tadı. Gittiği
yer çirkinse özüne uzanmamalı dili. Ayaklarından almalı tadı, özü balsa tatmalı
ölmeden önce. Defalarca hemde…
Özlem Büşra Şılak