SİYAH ŞOVALYEM, KARBEYAZIM
Çok fazla hayalim var ve çok da fazla hayalsizliğim… Bir
bakmışım vahşi bir atın sırtında savruluyorum hayallerimin peşinde ve sonra
birden tosluyorum büyük bir duvara… Ve atım bir daha kalkamayacak vurmam gerek
onu acı çekmemesi için. Bulana kadar
yeni bir binek durmalıyım boğucu karanlıkta… Gerçekten ulaşılması zor olan
hayallere sahibim evet biliyorum. Birçoğunuza göre salağın tekiyim hayalperest
bir çocuğum ve kabul ediyorum hiç büyümeyeceğim.
Hayallerim uçuk değil çünkü
hayallerimi her şeye gücü yeten Allah'tan istiyorum… Çılgınca ama olmayacak dua
yok o yüzden âmin diyorum tüm dualara, âmin diyemeyenlere de şaşırıyorum,
hayallerimin ayakları yere basmıyor. Yere basmak istemiyorum ki ben. Zaten
şimdiye kadar hep yere bastım yapabildiğim bir şeyi tekrar istememin bir
manasını da göremiyorum hani… Ben uçmak istiyorum, son sürat uçmak ama
toslamadan varmak gideceğim yere, ordan bir başka yere uçmak üzere… Benim
uçukluğuma ayak uydurabilenler var biliyorum ama bazen sadece kendim inanıyorum
olmaz denilenlere. Onlar kanıtlarını sundukça içimden savunmalar yazıyorum sayfalarca,
rüyalarca… Ben yine tosladım duvara biliyorum. Gecenin karanlığında bir başıma
oturmuş hayallerimi yıkmalı mıyım, yeniden kurmalı mıyım? Diye düşünürken atıma
yaslamışım başımı… Son demlerini yaşayan simsiyah bir at bu. Vurmak istemiyorum
onu, ölmek istiyorum onunla birlikte. Vuramam onu simsiyah olsa da gözlerindeki
beyaz ışığı biliyorum. Derken son bir nefesle kalkıp son sürat gidiyor. Benden
kaçacak sanıyorum. Ama hayır atıyor kendini uçurumdan aşağıya. Biliyor ki o
ölmeden yeni bir hayale koşamam. Beklerim başında. Benim fedakâr siyah şovalyem…
Yalın ayak yürüyorum uçurumun kenarında. Sana bir mezar bile yapamadım diyorum
ve ağlıyorum sessizce
İşte ileride bir küçük çocuk var emekliyor karşısındaki
annelere. Hangisi onun annesi bilemiyorum zor. Ama o biliyor birden hızlanıyor tutunuyor
annesine. Anne bu durur mu kucaklıyor hemen yavrusunu. İşte o an anlıyorum
bineksiz de gidilebilirmiş hayallere. Ama diyorum o masum bir bebek ben ise çok
kirliyim. Kendi kirime inat temiz bir binek olsun yanımda. Tertemiz olsun.
Beyaz kanatlı büyük bir kuş mesela. Hayalim ya bu uçuk hayalime uçabilen
kahramanım, saflığıyla parlak güzel bir kuş olarak geliyor önüme. Henüz adını
bilmiyorum ama yola devam etmem için bakıyor gözlerime. Gözlerindeki siyahla,
Siyah Şovalyem'den taşıdığı bir parçayla tanıdığım bir şeyler var onda
biliyorum. Benim kara yüzüme ışığıyla bakıyor. Ortak bir noktamız ortak bir
sevdamız var biliyorum.
Düşüyorum tekrar yollara. İçimde çılgın gitarist var,
duygusal bir ressam, yanmış bir neyzen, kefeninde sarılı bir ölü, şiirlerinden
yorulmuş bir şair, yeni emeklemeye başlayan körpe bir yazar. Bir ev hanımı var
eşine sadık. Bir de işkadını var başarılı ama hırsı yok biliyorum. Bana çok
benziyor… Bir yerlerde birçok hayali bırakmış ve yalnız kalmış. Merak ediyorum
onun bineği öldü mü, o mu vurdu? İlerlemeliydi
ne de olsa işinde. Ve çağın mantığında hayaller kurmalıydı. Bineğe ihtiyacın
varsa verebilirim diyorum “Aman Allah aşkına evime para götüreyim ne bineği”
diyor. Belli ki unutmuş çıktığımız onca yolculuğu. Çekip gidiyorum yanından.
Dostlarım nerede? Hala dostum var mı bilmiyorum. Karbeyazım’a binip uçuyorum
gök semaya. Gezegenlerde biraz gezinsem, aya yıldızlara dokunsam diyorum, ama
ışıkları yaklaştıkça bir ateş oluyor yüreğime. Neyse uzaktan daha güzellerdir
belki de…
Bineğim değişse de uçacağım hayallere, hayallerime… Rüyalar
bir nebze uzaklaştı belki içimden. Ama bugün ölen siyah şovalyeme bir veda ile
kömür gözlü kar beyazımla yeni dualarla yeni bir gökyüzüne uçacağım… Etrafımda
kimse yoksa da ben hayallerimsiz olamam biliyorum. Fedakârlık diyorum ve belki
de kendimi feda ediyorum bilmiyorum. Hayallerimin gözü kara, ölen şovalyemin
ışığı gözlerinde hala. Biliyorum o da bekliyor olacak mahşer günü o uçurumun
başında… Biliyorum çıkacağız sonsuz bir yolculuğa…
Özlem Büşra Şılak