Bir
derin ''ah'' ile karışık mı bilinmez ki aslında çok da bir bilinmezliklerim
yoktur benim demelerimde kendime haksızlık ederim, bir tutam hürriyetten bozma
bir nefestir içime çektiğim. Hep de gecelerden güzelce bir yarı ve biraz değil
çokça eksik.
Ki sonra acıdır lakin hep noksanlıklardır tamamlanabilir olan ki tam olanı tamamlama ihtiyacı duymaz insan. Hem kim tamı ne kadar daha çok tamlayabilir ki zaten?
Ki sonra acıdır lakin hep noksanlıklardır tamamlanabilir olan ki tam olanı tamamlama ihtiyacı duymaz insan. Hem kim tamı ne kadar daha çok tamlayabilir ki zaten?
Eksiltmek
basit ve eksilmek kolay. Eksiltmek derinden bir şeyleri alıp götürmek,
eksiltmek gitmek değil, eksiltmek varlık içerisinde yokluk. Eksiltmek en güzel
sohbetleri yarıda kesen bir telefon zili, mühim bir yere giderken kaçırılan bir
otobüs. Eksilmek yudum yudum içe çekilen sigara dumanı. Eksilmek zarar,
eksiltmek akla ziyan. Eksiltmek yeis ve kaos. Sonsuzluklar içerisinde sonsuza
dek sıkışmış bir ölümsüzcesine eksiğim ve garip olduğunu bile bile bir o kadar
da tamam.
Sabahları
daha az yorgun uyandığımı itiraf etmem gerekir ama bir o kadar da üşüyerek
uyuduğumu. İçerimden üşüyorum ben. Bir bütün tastamamlıklarımdan eksilen
yanlarımdan kalma bir sonbahar yaşadığım ve bir yaprak dökümü. Çırılçıplak
kalmış bir ağacın hissettiklerinden daha farksız değil hissettiklerim.
Önüm
kara kış. Daha da çok üşüyeceğim.Nihayetinde masmavi bir ilkbahar. Neden mavi
gelir aklıma bahar denilince bilmem. Ama mavi mühim. Mavi sonsuzluk, mavi
hürriyet, mavi gök, mavi deniz, mavi gözlerimden içime akan o nasıl
tanımlayacağımı bilmediğim bütün bir güzel olan ve olacak çok şey. Mavi eksilen
yanım ve mavi bütün bir mevsim değişikliklerim de hep en çok umudum.
Ve
ben bu kadar çok belirsizliğin hakim olduğu bir hayatın müzmin yaşayıcısı. Bu
kadar bilmiyoruma yazılarımda tahammüllü değilim ve alışkın hiç. Çünkü
belirsizlik, ki o; sislerin arasından perde perde yükselen korkunç bir ses
tasavvur edişim, beni en çok yazarken acıtır. Çünkü yazmak bir kusmak.
Yazmak
doruklarına kadar hissedişlerimin kelime kelime kesikleri. Yazmak bazen ömrümü
kanatmak ve düşlerimi. Tırnaklarımı saçlarıma geçirir gibi geçirmek kalemi
kağıda. Öyle bir can havli ve kelimeler; onlar ki faili meçhullerim. Ben her
yazışlarımda bir cinayete ruhumu kurban ederim.
Ve o
bir adam mı şimdi; -esaret hallerimde bile dolu dizgin ümitvar mutluluklarım
da, ki ümit krizantem ve ümit antik bir Çin kenti Chu-Hsien, krizantem bence
mühür ama ümidin ve aslında Çin imparatorunca da öyle ancak o biraz idari, şuan
çok da ilgi alanım değil. Ben ki sarı krizantemim, karşılıksız sevgi. Fakat bu
aralar bir burukluktan ileri gelse gerek renklerim biraz alaca, çokça mor. Mor
krizantem; burukluk- bana böyle hissettiren? Sonsuzluklar içerisinde sonsuza
dek sıkışmış bir ölümsüzcesine eksiğim ve garip olduğunu bile bile bir o kadar
da tamam.
Sabahları
daha az yorgun uyandığımı itiraf etmem gerekir ama bir o kadar da üşüyerek
uyuduğumu. İçerimden üşüyorum ben. Bir bütün tastamamlıklarımdan eksilen
yanlarımdan kalma bir sonbahar yaşadığım ve bir yaprak dökümü. Çırılçıplak
kalmış bir ağacın hissettiklerinden daha farksız değil hissettiklerim.
Önüm
kara kış. Daha da çok üşüyeceğim.Nihayetinde masmavi bir ilkbahar. Neden mavi
gelir aklıma bahar denilince bilmem. Ama mavi mühim. Mavi sonsuzluk, mavi
hürriyet, mavi gök, mavi deniz, mavi gözlerimden içime akan o nasıl
tanımlayacağımı bilmediğim bütün bir güzel olan ve olacak çok şey. Mavi eksilen
yanım ve mavi bütün bir mevsim değişikliklerimde hep en çok umudum.
Ve
mavi bir vakitler gözlerin.
Zeynep Bakır