/ ahirzaman üçlüsü: Zeynep'ce

Özlem Büşra Ş., Kadriye Torun, Ahirzaman Garibi

1 Mart 2015 Pazar

Zeynep'ce

Bir derin ''ah'' ile karışık mı bilinmez ki aslında çok da bir bilinmezliklerim yoktur benim demelerimde kendime haksızlık ederim, bir tutam hürriyetten bozma bir nefestir içime çektiğim. Hep de gecelerden güzelce bir yarı ve biraz değil çokça eksik.
Ki sonra acıdır lakin hep noksanlıklardır tamamlanabilir olan ki tam olanı tamamlama ihtiyacı duymaz insan. Hem kim tamı ne kadar daha çok tamlayabilir ki zaten?
Eksiltmek basit ve eksilmek kolay. Eksiltmek derinden bir şeyleri alıp götürmek, eksiltmek gitmek değil, eksiltmek varlık içerisinde yokluk. Eksiltmek en güzel sohbetleri yarıda kesen bir telefon zili, mühim bir yere giderken kaçırılan bir otobüs. Eksilmek yudum yudum içe çekilen sigara dumanı. Eksilmek zarar, eksiltmek akla ziyan. Eksiltmek yeis ve kaos. Sonsuzluklar içerisinde sonsuza dek sıkışmış bir ölümsüzcesine eksiğim ve garip olduğunu bile bile bir o kadar da tamam.
Sabahları daha az yorgun uyandığımı itiraf etmem gerekir ama bir o kadar da üşüyerek uyuduğumu. İçerimden üşüyorum ben. Bir bütün tastamamlıklarımdan eksilen yanlarımdan kalma bir sonbahar yaşadığım ve bir yaprak dökümü. Çırılçıplak kalmış bir ağacın hissettiklerinden daha farksız değil hissettiklerim.
Önüm kara kış. Daha da çok üşüyeceğim.Nihayetinde masmavi bir ilkbahar. Neden mavi gelir aklıma bahar denilince bilmem. Ama mavi mühim. Mavi sonsuzluk, mavi hürriyet, mavi gök, mavi deniz, mavi gözlerimden içime akan o nasıl tanımlayacağımı bilmediğim bütün bir güzel olan ve olacak çok şey. Mavi eksilen yanım ve mavi bütün bir mevsim değişikliklerim de hep en çok umudum.
Ve ben bu kadar çok belirsizliğin hakim olduğu bir hayatın müzmin yaşayıcısı. Bu kadar bilmiyoruma yazılarımda tahammüllü değilim ve alışkın hiç. Çünkü belirsizlik, ki o; sislerin arasından perde perde yükselen korkunç bir ses tasavvur edişim, beni en çok yazarken acıtır. Çünkü yazmak bir kusmak.
Yazmak doruklarına kadar hissedişlerimin kelime kelime kesikleri. Yazmak bazen ömrümü kanatmak ve düşlerimi. Tırnaklarımı saçlarıma geçirir gibi geçirmek kalemi kağıda. Öyle bir can havli ve kelimeler; onlar ki faili meçhullerim. Ben her yazışlarımda bir cinayete ruhumu kurban ederim.
Ve o bir adam mı şimdi; -esaret hallerimde bile dolu dizgin ümitvar mutluluklarım da, ki ümit krizantem ve ümit antik bir Çin kenti Chu-Hsien, krizantem bence mühür ama ümidin ve aslında Çin imparatorunca da öyle ancak o biraz idari, şuan çok da ilgi alanım değil. Ben ki sarı krizantemim, karşılıksız sevgi. Fakat bu aralar bir burukluktan ileri gelse gerek renklerim biraz alaca, çokça mor. Mor krizantem; burukluk- bana böyle hissettiren? Sonsuzluklar içerisinde sonsuza dek sıkışmış bir ölümsüzcesine eksiğim ve garip olduğunu bile bile bir o kadar da tamam.
Sabahları daha az yorgun uyandığımı itiraf etmem gerekir ama bir o kadar da üşüyerek uyuduğumu. İçerimden üşüyorum ben. Bir bütün tastamamlıklarımdan eksilen yanlarımdan kalma bir sonbahar yaşadığım ve bir yaprak dökümü. Çırılçıplak kalmış bir ağacın hissettiklerinden daha farksız değil hissettiklerim.
Önüm kara kış. Daha da çok üşüyeceğim.Nihayetinde masmavi bir ilkbahar. Neden mavi gelir aklıma bahar denilince bilmem. Ama mavi mühim. Mavi sonsuzluk, mavi hürriyet, mavi gök, mavi deniz, mavi gözlerimden içime akan o nasıl tanımlayacağımı bilmediğim bütün bir güzel olan ve olacak çok şey. Mavi eksilen yanım ve mavi bütün bir mevsim değişikliklerimde hep en çok umudum.
Ve mavi bir vakitler gözlerin.
Zeynep Bakır