Bir avuç toprak parçası üzerine kurulu tahtadan sığınaktı
bizim evimiz, iki katlıydı ve çok şirindi. Biliyorum diğerleri gibi renk
cümbüşüne boyanmamıştı ya da gösterişli bir havuzu yoktu sıradandı ve hep öyle
kaldı…
İlk katında huzur vardı. Sonra özleme dayalı hasret
sıcacıktı bu katta. İkinci katı tamamen hayal dünyasıydı, kırık pencere
arkasından kurulan düşler gıcırdayan merdiven sesleriyle süsleniyordu adeta…
Biz hep dışardan bakardık dünyaya, özenirdik hayata. Belki dayalı döşeli bir
villa, belki hayalimizde ki Mercedes ya da hep hasretle beklediğimiz bir parça
ekmek... Ne kadar mükemmeli düşünsek de hep yarım kalırdı bizim hikayemiz.
Hayat şartları ne kadar yıpratsa da kalbimi, ben ben olmaktan hiçbir zaman
vazgeçmedim. Kimi zaman ucu bucağı görünmeyen dağlar arasında, kimi zaman bir
sürünün çobanı gibiydim. Kiremitler içerisinde kaybolan nasırlı ellerim ekmeğe
muhtaçtı.
Ben hep aynı ben...
Değişmeyen hayallerim, bitmek bilmeyen düşlerim, sebepsiz gülüşmelerim... Bir
garip hayaldi benimkisi…
ÖMER KONAKCI