/ ahirzaman üçlüsü

Özlem Büşra Ş., Kadriye Torun, Ahirzaman Garibi

13 Haziran 2014 Cuma


En dipteyim. Öylesine derin öylesine karanlık.
Sessiz çığlıklarla çınlayan dipsiz bir kuyu. Sokaklar da bomboş ve hiçbir evin yanmıyor ışığı. Koşuyorum o karanlıkta. Koşmak ne kelime öyle hızlıyım ki akıveriyor evler iki yanımdan. Hızla uzaklaştığım ‘geçmiş şehri’ gerilerde kalıyor kapkaranlık haliyle. Ay bile yok yol gösteren. Yıldızlar çalınmış sanki. Hani nerde benim dediğim yıldız? Onu da mı almışlar benden. Onu da mı kaybetmişim ve gömmüşüm karanlığa.
Adımlarım yavaşlarken çakıl taşlarını fark ediyorum. Ayaklarıma baktığımda kanayan, ayaklarımdan çok kalbim oluyor. “gitmem gerek” diyorum inatla ilerliyorum. Ve bir nefes var ensemde öylesine soğuk öylesine can alıcı. Korkuyorum yeniden ama teslim olmuşum karanlığa. Çöküyorum dizlerimin üzerine ve birkaç damla süzülüyor gözlerimden. Işık istiyorum, açık bırakılmış bir kapı. Ezilmiş ruhum karanlığın kucağında çırpınıyorken. Ve bir söz için aralanıyor dudaklarım “inanıyorum”. Bir anda bir kat ışık kaplıyor bedenimi. Ve bir daha söylüyorum. “inanıyorum! İnanıyorum Rabbim Sana!” ışık patlıyor birden ve aydınlanıyor sonsuzluk. Ne korkum kalıyor ne de yalnızlığım. Karanlık geçmiş şehri de her şeye rağmen aydınlanmış. Güneş doğmuş, çiçekler açmış, uçuşan kuşlar ve onların cıvıltılarıyla hayat bulmuş geçmişim. İşte tam o manzaraya uyan kelime “huzur” öylesine içten öylesine yumuşak. Hep aradığım ve bulamasaydım bir ömür arayacağım gerçek işte karşımda. Hislerim sadece mutlulukla anlatılmaz o kadar basit değil. Diğerleri için dökülüyor şu cümle dudaklarımdan;
 “Arayanlar bulamazlar, Bulanlarsa arayanlardır” öylesine gerçek öylesine yaşanmış..


 KADRİYE TORUN