Dil sır saklayamaz, ifşa eder kalbini. Bana zarar verir mi
diye düşünemez anlatır herkese derdini. Bir düşün sussaydın karşındakine
açmasaydın hissini, acır mıydı bu kadar bilinmeyen yaraların? Ve acıtabilir
miydi seni dost gibi görünen düşmanların?
Peki sussaydın susabilseydin, bulaşır mıydın bu kadar çok
harama…?
Anlatmasaydın da Allah’a açsaydın kalbinin en gizli
sırlarını. Sana şah damarından yakınken Yaradanın, dilin mi sarar yaralarını
sinsi kelimeleriyle? Bir dön de düşün ne dertler açtın başına ne çok kez yanlış
anlaşılmaktan yakındın. Konuştun konuştun, susmak bilmedin. Gıybet, dedikodu,
yalan, iftira, sır demedin, konuştun umarsızca.
Dinle! Kulak ver ruhunun
susmasını bilen kelimelerine. Sus diyor tüm hücrelerin yalvarırcasına…
Hala devam ediyorsun
değil mi konuşmaya ve konuşturmaya karşındakini..? Bırak bu yersiz umutları. Kimse seninle senin
istediğin gibi konuşmayacak. Ve kimse ama hiç kimse senin kelimelerini senin
anlatmak istediğin şekliyle anlayamayacak. Artık sus yeter sus işte. Mutlu bir
an mı yaşadın yaşa… Başkası bilmese de olur. Ya da boğuluyor musun acılarda.
Bırak biraz boğsun seni, boğmanın tadını alsın bu acımasız acılar… Nasıl olsa
anlatsan da geçmez anlatsan da anlamaz karşında duranlar. Vermediğin sırlarını bari
sakla. Akıllan artık bırak kalbinden çıkanları anlatmayı… Bırak kalbin sessizce
yaşasın hislerini… İllahi açacaksan sır perdeni durma o zaman aç ellerini ve
anlat Rabbine en büyük dertlerini…
Özlem Büşra Şılak